8 Mart 2012 Perşembe

Aristoteles

1956 Yapımı 'Alexander the Great' filminden Aristoteles, İskender ve bir heykel poposu.


Bir düzeltmeyle başlamalıyım: Sokrates ve Platon ile ilgili önceki yazının başına koyduğum resim aslında Sokrates ve Platon’u değil, Platon ve Aristoteles’i temsil ediyor. “Ne fark eder, zaten bu adamların tipini hatırlayan mı var?” diyebilirsiniz. Ama bu ayrıntıya dikkat çekmemin sebebi, Ninja Kaplumbağalar’dan hatırlayacağınız Raffaello tarafından yapılmış olan bu resimde ilginç bir sembolizm olması. Platon gökyüzünü işaret ederken öğrencisi Aristoteles’in yeryüzünü göstermesi aslında felsefelerindeki temel farklılığın bir özeti. Platon gerçekliğin dünya dışı idea’larda olduğuna inanırken Aristoteles ampirik bilgiye dayanıyor ve “elimizdeki malzeme bu, ne yapacaksak bununla yapacağız” diyor.

Bu ön bilginin ardından yine biraz tarihsel bilgi vermekte yarar var. Bahsettiğim gibi Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, aynı zamanda Büyük İskender’in hocası. Zaten Makedonya’da üst sınıf ailelerden birinin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Ama Makedonya’da onu ayrıcalıklı biri yapan bu özellikler, hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Atina’da Aristoteles’e hep bir şüpheyle bakılmasına, “acaba Makedon ajanı mı?” diye ondan kıllanılmasına sebep oluyor. Atina’yı da yutarak devasa bir imparatorluk haline dönüşecek olan Büyük İskender’in Makedonya’sına verdiği destek tabii ki bu şüphenin gerekçelerinden biri. Gerçi ilerleyen yıllarda İskender’le de ters düşüyorlar ama bu kadar dedikodu yeter. Fazla uzatmadan Aristoteles’in siyasi düşüncelerine geçelim.
 
Aristoteles, bir filozof olmanın da ötesinde “hazır bütün bilimler yeni yeni ortaya çıkmışken hepsine el atayım” diyerek fizik, coğrafya, zooloji, deniz biyolojisi gibi neredeyse her konuda yazmış bir insan. Ama bu doğa bilimlerine olan ilgisinin felsefesi üzerinde de büyük etkisi var. Meşhur Raffaello resmindeki yeryüzü vurgusu da bunun bir ifadesi. Öte yandan, hocası gibi fikrini Sokratik diyaloglar olarak değil, sistematik tezler biçiminde ifade ediyor. Bu açıdan metodolojik bir devrime de imza attığını söyleyebiliriz belki. Zaten yüzyıllar boyunca “filozof” denince Aristoteles’ten bahsedildiğinin anlaşılmasının nedeni de bu. İşte her konuda yazdığı bu eserlerinden ikisi Aristoteles’in siyaset felsefesinin temelini oluşturuyor: Etik ve Politika. Etik (oğlu Nikomakos tarafından düzenlendiği veya ona ithaf edildiği tahmin edildiğinden Nikomakos’a Etik olarak bilinir), bir nevi Politika’nın girişini oluşturuyor. Politika ise Aristoteles’in normal yazım tarzına aykırı biçimde biraz karışık bir yapıya sahip, ve ciltlerinin sıralaması konusunda bile tam bir konsensusa varılmış değil.
 
İçeriğe geçecek olursak, Etik’te Aristo (aniden samimi olduk) insanların yaptığı her şeyin nihai amacının mutluluğa ulaşmak olduğunu evrensel bir kural olarak öne sürerek işe başlıyor. Mutluluğun formülü ise çok açık: erdemli bir insan olmak. Etik kurallara uyma, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verebilme de Aristo’nun bahsettiği erdemlerden biri, yani ahlak erdemi. Malesef herkes bu ahlaki erdeme sahip olamıyor, çünkü Aristo’ya göre erdemli olmak demek aşırılıklardan uzaklaşıp ortayı bulmak demek, ve bu da oldukça zor. Örneğin cesaret, korkaklıkla aşırı saldırganlığın ortası. Yani bir erdem. Örneğin 10 hamburger yemek, 20 hamburger yemekle hiç hamburger yememenin ortası. Yani bir erdem (bu şakaydı). Etik’te üzerinde durulan başka bir kavram da adalet. Burada da Aristoteles’in ampirik yönü öne çıkıyor ve “neden adam öldürmemeliyiz”, “neden tecavüz etmemeliyiz” gibi sorulara fazla girmeden ‘altın kural’ı, yani “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” ilkesini devreye sokarak kanunların da bu temel üzerine inşa edilmesi gerektiğini savunuyor.

Aristoteles (Aristo demeye alışamadım) Etik’ten Politika’ya, yani bireysel mutluluktan kollektif mutluluğa geçişi böyle yapıyor. Madem mutlu olmak için erdemli bir insan olmalıyız, dahil olduğumuz siyasi örgütlenmenin de temel amacı bu olmalı. Peki bu siyasi örgütlenmeden kastedilen ne? Aristoteles’e göre bu polis, yani şehir devleti. Aristoteles polis’e ulaşmak için teleolojik bir sıralama izliyor: Birey, önce soyunu devam ettirmek amacıyla ‘aile’ olarak örgütleniyor, daha sonra birkaç aile diğer ihtiyaçları gidermek için bir köy kuruyor, ve nihayet köylerin de birleşmesinden, insanın erdemli bir insan haline geleceği, eğitileceği ve dış tehditlerden korunacağı polis meydana geliyor. Bu örgütlenme tarzı, aynı zamanda insanın doğasında var. Çünkü Aristoteles’in bu bloga da kısmen adını veren meşhur sözüne göre “insan, doğası gereği toplumsal ve siyasi bir hayvandır” (Zoon Politikon). Aristoteles’in bu sözü aynı zamanda tersten de okunabilir: eğer toplumsal bir örgütlenmeye, yani polis’e sahip değilsen, insan değilsin. Misal, yaşamlarını bu tarz bir örgütlenmeyle düzenlemeyen ‘barbarlar’, Aristoteles’in insan tanımına girmiyor. Tam da bu yüzden İskender’in ordularıyla bilinen dünyayı dümdüz etmesi gayet legal. Aristoteles’e göre ‘gayet legal’ olan başka bir şey de kölelik. Her ne kadar bazı insanların bir takım talihsizlikler sonucu hak etmedikleri halde köle olduklarını kabul etse de, kölelik kurumuna karşı direkt bir tavır almıyor. Daha ziyade kölelerin ‘çok da hırpalanmadan’ kullanılması gerektiğini aile reisliği erdeminin bir parçası olarak öğütlüyor. Çünkü bazı insanlar doğası gereği köle olmaya daha elverişli, ve bu tür insanları özgür bırakırsak kesin daha mutsuz olurlar. Her şey kendi iyilikleri için.
 
Aile seviyesinden tekrar devlet seviyesine dönecek olursak, Aristoteles’in hem akademik azmini, hem de ampirik yöntemini muhtemelen en güzel şekilde gösteren çalışması, yaşadığı dönem mevcut devletlerin anayasalarını toplayıp (tam 158 tane anayasa) bir karşılaştırma yaparak yönetim şekillerini kategorilere ayırması olabilir (tabii kendinden sonraki profesörlere örnek olacak biçimde işin çoğunu öğrencilerine yaptırmış, o ayrı). Bu karşılaştırma sonucu Aristoteles üçü ‘iyi’, diğer üçü de bunların bozulmuş ve yozlaşmış versiyonları olmak üzere temelde altı yönetim biçimi olduğunu öne sürüyor. Bunlar en güzel tablo halinde gösteriliyor, tecrübeyle sabit:

İyi Rejimler
Bozulmuş Halleri
Tek kişinin yönetimi
Monarşi
Tiranlık
Azınlığın yönetimi
Aristokrasi
Oligarşi
Çoğunluğun yönetimi
Politeia
Demokrasi

 
Sürpriz, Aristoteles de demokrasi düşmanı çıktı. Ama üzülmeyin, çünkü burada demokrasiden kastedilen aslında çoğunluğun azınlığı tahakküm altına alması. Aristoteles’in kendi ideal devleti olan politeia da bir çoğunluk yönetimi en nihayetinde. Bu politeia’nın nasıl bir devlet olması gerektiğini tabii ki daha fazla irdeliyor Aristoteles. Örneğin şehrin boyutu ne çok büyük, ne çok küçük olmalı (erdemli?). Şehrin ihtiyaçlarını giderecek kadar büyük, ama karşıki tepeden baktığınızda hepsini görebileceğiniz kadar da küçük olmalı. Eğer politeia’da özgür bir vatandaş iseniz, yani köle değilseniz, Yunansanız ve tabii ki erkekseniz gençken askerlik yapmalı, orta yaşlarınızda siyasetle uğraşmalı, ilerleyen yaşlarda da hidayete erip kendinizi dine vermelisiniz. Böylelikle yaşınızın verdiği özellikleri en iyi şekilde kullanmış olursunuz. Ama hatırlayalım, tüm bu işleri yapabilmek için o işin erdemine sahip olmak gerektiğinden politeia ancak bir idealden ibaret kalıyor. Aristoteles’e göre gerçek hayatta ulaşabileceğimizin en iyisi yine aristokrasi, yani en iyilerin yönetimi. Her halükarda insan, “siyasi bir hayvan” olarak polis’i oluşturan parçalardan yalnızca biri, ve üzerine düşen görev ne ise onu yapmalı.
 
Yine özetin özeti bir yazıyla Aristoteles’in siyasi düşüncesinin önemli bulduğum unsurlarını yazmaya çalıştım. Daha fazlasını istiyorsanız, tabii ki Etik ve Politika'nın tam metinleri internetlerde (en azından İngilizce olarak) mevcut. Günümüz siyasi düşüncesi ve felsefesine bakacak olursak, Aristoteles’in halen ne kadar popüler olduğu ve halen ne kadar çok düşünürü etkiliyor oluşu inanılmaz. Üstelik bu düşünürler Michael Sandel’dan Alasdair MacIntyre’a, Ayn Rand’dan John Rawls’a uzanan çeşitlilik skalasında olunca insan “Allahaşkına, aynı adamı nasıl bu kadar farklı yorumlayabiliyorsunuz” diye sormadan edemiyor. Ben şahsen işin içinden çıkamadım, sizin niyetiniz varsa kolay gelsin.