1956 Yapımı 'Alexander the Great' filminden Aristoteles, İskender ve bir heykel poposu.
Bir düzeltmeyle
başlamalıyım: Sokrates ve Platon ile ilgili önceki yazının başına koyduğum
resim aslında Sokrates ve Platon’u değil, Platon ve Aristoteles’i temsil
ediyor. “Ne fark eder, zaten bu adamların tipini hatırlayan mı var?”
diyebilirsiniz. Ama bu ayrıntıya dikkat çekmemin sebebi, Ninja
Kaplumbağalar’dan hatırlayacağınız Raffaello tarafından yapılmış olan bu
resimde ilginç bir sembolizm olması. Platon gökyüzünü işaret ederken öğrencisi
Aristoteles’in yeryüzünü göstermesi aslında felsefelerindeki temel farklılığın
bir özeti. Platon gerçekliğin dünya dışı idea’larda olduğuna inanırken
Aristoteles ampirik bilgiye dayanıyor ve “elimizdeki malzeme bu, ne yapacaksak
bununla yapacağız” diyor.
Bu ön bilginin
ardından yine biraz tarihsel bilgi vermekte yarar var. Bahsettiğim gibi
Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, aynı zamanda Büyük İskender’in hocası.
Zaten Makedonya’da üst sınıf ailelerden birinin çocuğu olarak dünyaya geliyor.
Ama Makedonya’da onu ayrıcalıklı biri yapan bu özellikler, hayatının büyük bir
bölümünü geçirdiği Atina’da Aristoteles’e hep bir şüpheyle bakılmasına, “acaba
Makedon ajanı mı?” diye ondan kıllanılmasına sebep oluyor. Atina’yı da yutarak
devasa bir imparatorluk haline dönüşecek olan Büyük İskender’in Makedonya’sına
verdiği destek tabii ki bu şüphenin gerekçelerinden biri. Gerçi ilerleyen
yıllarda İskender’le de ters düşüyorlar ama bu kadar dedikodu yeter. Fazla
uzatmadan Aristoteles’in siyasi düşüncelerine geçelim.
Aristoteles, bir
filozof olmanın da ötesinde “hazır bütün bilimler yeni yeni ortaya çıkmışken
hepsine el atayım” diyerek fizik, coğrafya, zooloji, deniz biyolojisi
gibi neredeyse her konuda yazmış bir insan. Ama bu doğa bilimlerine olan
ilgisinin felsefesi üzerinde de büyük etkisi var. Meşhur Raffaello resmindeki
yeryüzü vurgusu da bunun bir ifadesi. Öte yandan, hocası gibi fikrini Sokratik
diyaloglar olarak değil, sistematik tezler biçiminde ifade ediyor. Bu açıdan
metodolojik bir devrime de imza attığını söyleyebiliriz belki. Zaten yüzyıllar
boyunca “filozof” denince Aristoteles’ten bahsedildiğinin anlaşılmasının nedeni
de bu. İşte her konuda yazdığı bu eserlerinden ikisi Aristoteles’in siyaset
felsefesinin temelini oluşturuyor: Etik ve Politika. Etik (oğlu Nikomakos
tarafından düzenlendiği veya ona ithaf edildiği tahmin edildiğinden Nikomakos’a
Etik olarak bilinir), bir nevi Politika’nın girişini oluşturuyor. Politika ise
Aristoteles’in normal yazım tarzına aykırı biçimde biraz karışık bir yapıya
sahip, ve ciltlerinin sıralaması konusunda bile tam bir konsensusa varılmış
değil.
İçeriğe geçecek
olursak, Etik’te Aristo (aniden samimi olduk) insanların yaptığı her şeyin
nihai amacının mutluluğa ulaşmak olduğunu evrensel bir kural olarak öne sürerek
işe başlıyor. Mutluluğun formülü ise çok açık: erdemli bir insan olmak. Etik
kurallara uyma, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verebilme de Aristo’nun
bahsettiği erdemlerden biri, yani ahlak erdemi. Malesef herkes bu ahlaki erdeme
sahip olamıyor, çünkü Aristo’ya göre erdemli olmak demek aşırılıklardan
uzaklaşıp ortayı bulmak demek, ve bu da oldukça zor. Örneğin cesaret,
korkaklıkla aşırı saldırganlığın ortası. Yani bir erdem. Örneğin 10 hamburger
yemek, 20 hamburger yemekle hiç hamburger yememenin ortası. Yani bir erdem (bu
şakaydı). Etik’te üzerinde durulan başka bir kavram da adalet. Burada da
Aristoteles’in ampirik yönü öne çıkıyor ve “neden adam öldürmemeliyiz”, “neden
tecavüz etmemeliyiz” gibi sorulara fazla girmeden ‘altın kural’ı, yani “kendine
yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” ilkesini devreye sokarak
kanunların da bu temel üzerine inşa edilmesi gerektiğini savunuyor.
Aristoteles (Aristo
demeye alışamadım) Etik’ten Politika’ya, yani bireysel mutluluktan kollektif
mutluluğa geçişi böyle yapıyor. Madem mutlu olmak için erdemli bir insan
olmalıyız, dahil olduğumuz siyasi örgütlenmenin de temel amacı bu olmalı. Peki
bu siyasi örgütlenmeden kastedilen ne? Aristoteles’e göre bu polis, yani şehir devleti. Aristoteles polis’e ulaşmak için teleolojik bir
sıralama izliyor: Birey, önce soyunu devam ettirmek amacıyla ‘aile’ olarak
örgütleniyor, daha sonra birkaç aile diğer ihtiyaçları gidermek için bir köy
kuruyor, ve nihayet köylerin de birleşmesinden, insanın erdemli bir insan
haline geleceği, eğitileceği ve dış tehditlerden korunacağı polis meydana geliyor. Bu örgütlenme
tarzı, aynı zamanda insanın doğasında var. Çünkü Aristoteles’in bu bloga da
kısmen adını veren meşhur sözüne göre “insan, doğası gereği toplumsal ve siyasi
bir hayvandır” (Zoon Politikon). Aristoteles’in bu sözü aynı zamanda tersten de
okunabilir: eğer toplumsal bir örgütlenmeye, yani polis’e sahip değilsen, insan değilsin. Misal, yaşamlarını bu tarz
bir örgütlenmeyle düzenlemeyen ‘barbarlar’, Aristoteles’in insan tanımına
girmiyor. Tam da bu yüzden İskender’in ordularıyla bilinen dünyayı dümdüz
etmesi gayet legal. Aristoteles’e göre ‘gayet legal’ olan başka bir şey de
kölelik. Her ne kadar bazı insanların bir takım talihsizlikler sonucu hak
etmedikleri halde köle olduklarını kabul etse de, kölelik kurumuna karşı direkt
bir tavır almıyor. Daha ziyade kölelerin ‘çok da hırpalanmadan’ kullanılması
gerektiğini aile reisliği erdeminin bir parçası olarak öğütlüyor. Çünkü bazı
insanlar doğası gereği köle olmaya daha elverişli, ve bu tür insanları özgür
bırakırsak kesin daha mutsuz olurlar. Her şey kendi iyilikleri için.
Aile seviyesinden
tekrar devlet seviyesine dönecek olursak, Aristoteles’in hem akademik azmini,
hem de ampirik yöntemini muhtemelen en güzel şekilde gösteren çalışması,
yaşadığı dönem mevcut devletlerin anayasalarını toplayıp (tam 158 tane anayasa)
bir karşılaştırma yaparak yönetim şekillerini kategorilere ayırması olabilir
(tabii kendinden sonraki profesörlere örnek olacak biçimde işin çoğunu
öğrencilerine yaptırmış, o ayrı). Bu karşılaştırma sonucu Aristoteles üçü
‘iyi’, diğer üçü de bunların bozulmuş ve yozlaşmış versiyonları olmak üzere
temelde altı yönetim biçimi olduğunu öne sürüyor. Bunlar en güzel tablo halinde
gösteriliyor, tecrübeyle sabit:
|
İyi Rejimler
|
Bozulmuş Halleri
|
Tek kişinin yönetimi
|
Monarşi
|
Tiranlık
|
Azınlığın yönetimi
|
Aristokrasi
|
Oligarşi
|
Çoğunluğun yönetimi
|
Politeia
|
Demokrasi
|
Sürpriz,
Aristoteles de demokrasi düşmanı çıktı. Ama üzülmeyin, çünkü burada
demokrasiden kastedilen aslında çoğunluğun azınlığı tahakküm altına alması.
Aristoteles’in kendi ideal devleti olan politeia
da bir çoğunluk yönetimi en nihayetinde. Bu politeia’nın
nasıl bir devlet olması gerektiğini tabii ki daha fazla irdeliyor Aristoteles.
Örneğin şehrin boyutu ne çok büyük, ne çok küçük olmalı (erdemli?). Şehrin
ihtiyaçlarını giderecek kadar büyük, ama karşıki tepeden baktığınızda hepsini
görebileceğiniz kadar da küçük olmalı. Eğer politeia’da özgür bir vatandaş iseniz, yani köle değilseniz,
Yunansanız ve tabii ki erkekseniz gençken askerlik yapmalı, orta yaşlarınızda
siyasetle uğraşmalı, ilerleyen yaşlarda da hidayete erip kendinizi dine
vermelisiniz. Böylelikle yaşınızın verdiği özellikleri en iyi şekilde kullanmış
olursunuz. Ama hatırlayalım, tüm bu işleri yapabilmek için o işin erdemine
sahip olmak gerektiğinden politeia
ancak bir idealden ibaret kalıyor. Aristoteles’e göre gerçek hayatta
ulaşabileceğimizin en iyisi yine aristokrasi, yani en iyilerin yönetimi. Her halükarda
insan, “siyasi bir hayvan” olarak polis’i
oluşturan parçalardan yalnızca biri, ve üzerine düşen görev ne ise onu yapmalı.
Yine özetin özeti
bir yazıyla Aristoteles’in siyasi düşüncesinin önemli bulduğum unsurlarını
yazmaya çalıştım. Daha fazlasını istiyorsanız, tabii ki Etik ve Politika'nın tam metinleri internetlerde (en azından İngilizce olarak) mevcut. Günümüz siyasi
düşüncesi ve felsefesine bakacak olursak, Aristoteles’in halen ne kadar popüler
olduğu ve halen ne kadar çok düşünürü etkiliyor oluşu inanılmaz. Üstelik bu
düşünürler Michael Sandel’dan Alasdair MacIntyre’a, Ayn Rand’dan John Rawls’a
uzanan çeşitlilik skalasında olunca insan “Allahaşkına, aynı adamı nasıl bu
kadar farklı yorumlayabiliyorsunuz” diye sormadan edemiyor. Ben şahsen işin
içinden çıkamadım, sizin niyetiniz varsa kolay gelsin.